YAZARLARIMIZ

Dr.M.Galip BAYSAN

 

 

RUSYANIN PAN SLAVİZM POLİTİKASININ SOYKIRIM İDDİALARINA ETKİSİ

20.11.2012

 

19 Yüzyılın ikinci yarısında bir Dünya Gücü olmak isteyen Çarlık Rusya’sı ile artık bir Dünya Gücü olma hakkını kaybetmiş, ayakta durmaya çalışan Osmanlı Devleti her konuda karşı karşıya gelmeğe başlamıştır. Rusya’nın en büyük avantajı ve buna karşılık Osmanlı Devletinin en büyük dezavantajı dindir. Osmanlı Devleti emperyalist Avrupa ülkelerine karşı hem kendi camiası ve hem de İslam toplumlarının haklarını savunmaya çalışırken, Rusya Osmanlı yönetimindeki Gayrimüslim toplulukların hak ve menfaatlerinin peşindeydi ve bu politikası biraz propaganda ile süslenince Avrupa’da çok büyük destek görüyordu.(1)

Rusya'nın tarihsel "sıcak denizlere inme" politikasının temelinde, güneyindeki Osmanlı Devletini parçalayarak topraklarını ele geçirme ve bir Dünya Gücü olma arzusu yatıyordu. Bunun için Kafkasya-Doğu Anadolu üzerinden Doğu Akdeniz ve Basra Körfezine inmek, Balkanlar üzerinden de Ege ve Adriyatik kıyılarına ulaşmak istiyordu. On dokuzuncu YY ikinci yarısında bu amacın önündeki en büyük engel, Osmanlı Ordu ve Donanmasından çok, Avrupa devletlerinin çıkar çatışması idi. Osmanlıdan istediğini alabilmesi için Avrupalı güçleri rahatsız etmeyecek bir strateji bulması ve uygulaması gerekiyordu. O zaman " Din Olgusunu" öne çıkararak Hıristiyanlık-Müslümanlık, ezilen halklar, masum din kardeşlerine karşı uygulanan Soykırım hikâyeleri ve onları kurtarmak için büyük uğraş verme temaları bol bol işlenmeğe başlandı. İşte "Pan Slavizm" akımı bu düşüncelerden doğdu.(2)

           Pan Slavizm : "Türklerin zalim yönetimi altında inleyen, acı çeken Slav kardeşleri kurtarmak" bahanesi ile hem Slavlar, hem de Avrupalıların desteğini kazanmak, Türkleri Avrupa'dan kovmak, Balkanlar'da Rus hâkimiyeti kurmak, İstanbul'u ele geçirerek"Ayasofya'ya Haç Dikmek" sloganı ile geniş çevrelerce gittikçe benimsenen bir akım oldu. İşte bu akımın en önemli temsilcilerinden biri olan General İgnat'yev 1864 yılında İstanbul'a Büyükelçi olarak atandı.(3)

1970 Fransa-Prusya Harbinden hemen sonra, Prusya Başbakanı Bismark’ın da desteğini kazanan Rusya, 31 Ekim 1871 tarihinde, Kırım Savaşından sonra imzalanan Paris Anlaşmasının, Karadeniz’de Rus Donanması bulundurmasını yasaklayan maddesini tanımadığını ve yürürlükten kaldırdığını ilan etti.(4)  Anlaşmayı imzalayan hiçbir devlet buna karşı çıkmayınca Rusya yeniden“Karadeniz ve Boğazlar konusunda söz sahibi en büyük yabancı ülke konumuna gelmiş oldu.  Osmanlıya karşı kendini daha güçlü hisseden Rusya’da yeniden “Çar Grad” İstanbulu ele geçirme ve Ayasofya’da ayin yönetme arzusu ve buna paralel politikası öne çıkmağa başladı. Bu politik akımın en büyük taraftarı “Pan Slavistler” oldu. Bu akımın en ünlü taraftarı bir General ve siyaset adamı olan İgnat’yevdir.(5)

            General Nikolay Pavloviç İgnat'yev: kariyeri itibariyle hem iyi bir asker hem de kendini geliştirmiş iyi bir diplomattı. 1856 yılında Londra'da ateşemiliterlik yapmış, bu görevi süresince Rusya'nın Osmanlı Politikası karşısındaki en büyük engel olarak kabul edilen İngiliz siyasileri ve halkını yakından tanıma imkânı bulmuştu. İki yıl sonra Buhara'ya gönderildiğinde ülkesinin yöneticilerini Türkistan'ı ele geçirmek için teşvik etmiş, 1859-1860'da da Çin'in başkenti Pekinde görev yapmış, dikkati çeken başarılı çalışmaları sonunda generalliğe yükseltilmiş, Çarın yaverlerinden biri olmuştur.
              İgnat'yev ilk defa 1861 yılında bir görevle İstanbul'a gönderilmiş ve bu sayede ileride uzun yıllar görev yapacağı Osmanlı Devleti ve toplumunun içinde bulunduğu ortamı tanıma imkânı bulmuştu. Rusya'ya dönüşünde de Dışişleri Bakanlığının en önemli bölümlerinden biri olan "Yakın Doğu Masasının" başına getirilmişti. Bu görevde kaldığı 1861-1864 yılları arasında hem Türkiye, hem de Balkan meseleleri ile yakından meşgul olduğu gibi, ülkesinin ve hatta Avrupa'nın büyük güçlerinin Balkan meselelerinde takip ettikleri siyasetin yaratıcısı ve uygulatıcısı olmuştur. Artık İgnat'yev Rusya'daki Pan-Slavist hareketin en büyük liderlerinden biri haline gelmişti. Bütün gayretlerini Eflak-Buğdan dışında, Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarların bazen Osmanlı'ya bağlı ayrı bir Beylik, bazısının da bağımsız bir devlet haline gelmesi için uğraş vermeye yöneltecektir.(6) 
           İşte 1864 yılında İstanbul'a Elçi olarak gönderilen general böylesine tecrübeli ve sanki özel olarak Türkler aleyhine çalışmak için yetiştirilmiş bir kişi gibidir. İstanbul’a geldiği ilk günden itibaren tıpkı haleflerinden "Prens Mençikof" gibi şımarık ve saldırgan tavırları ile sorun üzerine sorun yaratacak, Türk ve Müslümanları rahatsız eden kişiliği, davranışları onu İstanbul'da yaşayan Gayrimüslimlerin sevgilisi haline getirecektir. Bu tutum ve davranışlar; ulusal kimliklerinin geleceği için azınlıklara "büyük ümitler" verecek, onların hareketlenmeleri için teşvik edici olacaktır.(7) 
           İgnat'yev zamanla Türk devlet adamları ile de yakın ilişkiler içine girmiş ve onları etkilemeyi başarmış ve hatta Saray'a bile etkinliğini duyurma imkânı bulmuştu.(8) Dönemin en önemli isimlerinden biri olan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, tamamen bu zatın etkisi altında bulunuyordu, hemen her hususta Elçinin reyi ile hareket eder bir durumda idi. Tabii ki bu tavsiyelerin büyük bir kısmının bölgede uygulanan Rus politikasına paralel bir yönde olması kaçınılmazdı. 1875’te Bosna’da çıkan isyan, onu takiben Karadağ’daki ayaklanma, daha sonra da Bulgaristan ve Sırbistan’da çıkan isyan hareketleri hep İgnat’yev senaryosunun ürünleriydiler. (9)

            Halk İgnat'yev ile Sadrazam arasındaki yakın ilişkiyi Mahmut Nedim Paşaya "Nedimov" hitabını yakıştırarak protesto ediyordu. Bu nedenle diyebiliriz ki, İgnat'yevin neden böylesine başarılı olduğunu anlayabilmek için, Mahmut Nedim paşayı biraz daha yakından tanımamız yararlı olabilir. 
           Dönemin en önemli Türk Devlet adamlarından biri olan Mahmut Nedim Paşa 1818'de İstanbul'da doğdu. Uzun yıllar Sayda, Şam, Trablusgarp gibi illerde valilik yaptıktan sonra 1867'de Bahriye Nazırı ( Denizcilik Bakanı) oldu. Bu dönemde Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı toplumunda büyük reformlar yapma amacıyla kurulan "Genç Osmanlılar" Cemiyetinin en güvendikleri liderlerden biri durumundaydı. Çünkü bu cemiyet mensupları; aynı yıl yapmayı planladıkları bir darbenin başarılı olması halinde, onu Sadrazam yapmayı planlamışlardı. Teşebbüs Ali Paşa tarafından zamanında haber alınınca Genç Osmanlılar, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimler çareyi yurt dışına kaçmakta buldular. (10)  
           Mahmut Nedim Paşa 1871'de ilk defa Sadrazam oldu ve bir yıl sonra bu görevden azledildi, 1873'te Adana Valiliğine getirildi. Şansı 1875 yılında yeniden döndü ve ikinci defa sadarete getirildi. Burada ilginç bir bağlantıyı da sizlere sunmadan geçmek istemiyoruz. O da, Mahmut Nedim Paşa ile yine zamanının en ünlü komutanlarından Hüseyin Avni Paşa arasındaki sürtüşmedir. Bu iki zatın yaşamı tıpkı çocukların tahtıravalli oyunu gibi idi. Biri yükselirken diğerini olabildiğince alçaltıyor, ezmek istiyordu. Mesela 1871 yılında Sadrazamlığa atanır atanmaz, Mahmut Nedim Paşa'nın ilk işi; Serasker (günümüzün Genel Kurmay Başkanı) olan Hüseyin Avni Paşayı hem görevinden azletmek ve hem de hasta hasta Isparta'ya sürgüne göndermek olmuştu.(11) Bu olayın Seraskerin ruhunda derin izler bırakması kaçınılmazdı. Ama Hüseyin Avni Paşa iki yıl sonra yeniden Seraskerliğe ve 1874 yılında da Seraskerlik üzerinde kalmak şartı ile Sadrazamlığa getirildi. Mahmut Nedim Paşa 1875 yılında ikinci defa sadarete getirilince yine ilk işi Hüseyin Avni Paşayı İzmir Valiliğine göndermek oldu.(12) 
           Mahmut Nedim Paşa sadrazam olduktan hemen sonra, 1874 yılının gelir- gider durumunu açıklayınca, Osmanlı Hükümetinin mali durumu Avrupa basın yayın organlarında her gün tenkit edilen bir konu haline gelmişti. Sadrazam; büyük bir ihtimalle Rus Elçisi İgnat'yevin tavsiyesi ile mali sorunları halletmek için bir plan hazırladı. Bu plan hükümetçe de kabul edilince 6 Ekim 1875'de bir kararname yayınlanarak Avrupa kamuoyu tamamen Türklerin aleyhine döndü. Türkiye'de de halk gelişmelerden Sultan Abdülaziz'i sorumlu tutmaya başladı. Dolayısıyla Sultanın Taç ve tahtı sallanmaya başladı ve 6 ay bile geçmeden bir darbe ile tahttan indirildi.(13)

1876 yılı başlarında, her ne kadar Mahmut Nedim Paşanın, İgnat'yev destekli politikası iflas etmiş görünüyorsa da, İstanbul ve Balkanlarda Rus Büyükelçisi'nin Pan Slavizm politikası zirvededir. Artık general, ortamı hazır görmüştür ve tıpkı Türkistan bölgesinde olduğu gibi, Balkanlarda da Rusya'yı savaşa yönlendirmektedir. İgnatyev Rusya ile birlikte Balkanlarda yaşayan Gayrimüslim Osmanlı halklarının da çıkacak bir savaşta, Rus Orduları yanında mücadele etmeleri için gerekli ortamı hazırlamıştır. Bu şartlar altında, 23 Aralık 1876 tarihinde İstanbul'da Yapılan Tersane Konferansının başarısız olması kaçınılmazdı. Konferans başarısız olunca da yine Büyükelçinin teşviki ve tavsiyesi ile 1877-1878 Türk-Rus savaşı başladı.(14) 
           Savaştan sonra galip devlet Rusya ile yapayalnız ve yenik Osmanlı Devleti arasında adeta dikte edilircesine imzalanan ve Türkleri Midye- Enez hattının doğusuna kadar tamamen Avrupa dışına iten 3 Mart 1878 Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşmasının her satırı İgnatiyev'in, kin ve nefret kusan ve bu konuda durmak bilmeyen kaleminden çıkmış gibidir. Bu ünlü Pan Slavist lider sonunda görevini başarmış ve Türklere en büyük darbeyi indirmiştir. Bu arada Ermenileri de unutmamış ve Türk devletinin başına günümüze kadar gelecek şekilde bela olacak büyük bir sorunun temelini atmıştır. İgnatiev Ermeni patriğinin ricası ile " Ermenilerin yaşadığı illerde ıslahat yapılması ve onların bölgede yaşayan Kürt ve Çerkez Aşiretlerine karşı korunması" ile ilgili ünlü 16 ncı maddeyi Antlaşmaya ekleyecektir. Bu madde Berlin Antlaşmasında da (13 Haziran-13 Temmuz 1878) unutulmayacak ve 61 nci madde olarak antlaşma metnine dâhil edilecektir. Ermenilerin örgütler kurup teşkilatlanmaları ve dış destekli isyanları başlatmalarına daha 15-20 yıl vardır, ama artık geleceğin temelleri bu Pan Slavist General tarafından atılmıştır ve Osmanlı yönetimi bu özel madde nedeniyle dış müdahalelere açık hale gelmiştir.

DİPNOTLAR:

(1). M. Galip Baysan: Ermeni Meselesi, 1915 Zorunlu Göç ( Tehcir ) Olayı, Nedenleri ve Sonuçları.S.82 ( İzmir-2005)

(2) Aynı Eser,s.82-83

(3) (190) B.H. Summer, Russia and The Balkans 1870-1880, s.30 (Oxford –1937).

(4) Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya Rusya,1748-1919 s.74-75 ( Ankara Üniversitesi- 1970)

(5)  1915 Tehcir Olayı s.83

 (6) Türkiye ve Rusya, s.89.

 (7) Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Anılar, Sergüzest-i Hayatım’ın Cild-i Evveli (tarih Vakfı Yay. İstanbul-1996).

 (8)  1915 Tehcir Olayı,s.83

 (9)   Aynı Eser s.83-84

 (10)   M. Galip Baysan: Türkiye’de Demokrasinin Kuruluşunda Ordunun Rolü, Birinci Kitap, 1700-1918, s.100 ( İzmir-2003);Enver Ziya  Karal: Osmanlı Tarihi Cilt-VII, s. 302-303  (TTK-1962); (Ayrıca Haluk Y. Şehsuvaroğlu: Sultan Abdülaziz Hususi, Siyasi Hayatı, Devrilmesi ve Ölümü  s. 51-61, İstanbul-1949)

 (11)  Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ordu ve Politika, s. 15-17

 (12)   Aynı Eser, s. 17

 (13)    E.Z. Karal C.VII, s. 107-110; Şehsuvaroğlu, age. s.73

(14) Demokrasinin Kuruluşunda Ordunun Rolü-1,s 119-121

(15)  Esat Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi s.253 ( İstanbul- 1976)

 

 

Bookmark and Share Arkadaşına Gönder Arkadaşına Gönder Yazdır  

 

DuyurularTümü


Mehmet Törehan SERDAR’ın yeni kitapları

Yazarlarımızdan Sayın Mehmet Törehan SERDAR’ın yeni kitapları yayınlanmıştır.



Sakarya Hava Durumu

SAKARYA

Tarihte Bugün