YAZARLARIMIZ
Dr.M.Galip BAYSAN
DÜNYA ATATÜRKÜ NASIL GÖRÜYOR?
03.11.2014
Ermeni meselesinin içyüzünü geçmiş yazılarımda mümkün olduğu kadar değişik yönleri ile anlatmaya çalıştım ve ömrüm yettikçe bunu yapmaya devam edeceğimden kimsenin şüphesi olmasın. Bu yazılarda amacımın kimin haklı kimin haksız olduğunu açıklamaktan çok, incelediğim ve yaşarken gördüğüm kadarı ile, kendi Müslim ve Gayrimüslim tebaasına yüz yıllarca diğer fatih devletlerden daha fazla şans tanımış olan bir ulusun düzmece iddialarla kötülenmesine karşı çıkmak ve bunun için okuyan yazan Türk Gençliğini bilinçlendirmeye çalışmak olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Başta Diyaspora elemanları olmak üzere Ermeniler geçmişte yazdığımız Malta Sürgünleri, Belge sahtekârlığı, soykırım iddialarının mimarları gibi yazılarımızda detaylı olarak açıklamaya çalıştığımız gibi Hıristiyan Batı Dünyasının desteğini kazanmak ve kazanılan desteği kaybetmemek için daima yeni, daima değişik alanlara el atmakta ve bu alanlarda çok büyük başarılar elde etmektedirler. Bundan güdülen amaç; Türklerin Ermenilere bilinçli bir soykırım uyguladığı konusunu ispat için gerekli belge ve kanıt boşluğunu propaganda yolu ile başarılı bir şekilde doldurmaktır. Mesela basın yayın organlarına sızmalar ve yönlendirmeler, Üniversitelerde ve kütüphanelerinde etkin rol alacak elemanların yetişmesini sağlamak bu yöndeki çalışmaların bazılarıdır.
Ermeniler Bilgisayar kitaplıklarında sadece kendi görüşlerinin yayınlanmasını sağlarken karşıt görüşlerin yayınlanmasına engel olmakta oldukça başarılılar. Ülkede ( Mesela ülkemizde) Tarih Dergilerini finans desteği ve diğer fırsatlardan istifade ile kontrol ederek yapılan yayınlarla kafa karışıklığı yaratarak oluşacak boşluktan istifade ile kendi görüşlerini kamuya duyurmak bir başka verimli çalışmalarıdır.
Ermenilerin son yıllarda PKK ve Parlamentolar dışında el attığı bir başka kaynak eski radikal solculardı. Türkiye sol’u için kanayan bir yara kabul edeceğimiz bazı isimler Ermeniler tarafından birer piyon olarak kullanılmış ve Ermeni sempatizanları da bu isimleri “yeni bazı Türk tarihçileri de artık Soykırım’ı kabul ediyor” mesajları vermişlerdir. Bu sahada son yıllarda üzerinde en çok konuşulan isimlerden biri şüphesiz Tamer Akçam’dır. Basın yayın organlarımızın kasıla kasıla Tarihçi Türk Profesör Doktor Tamer Akçam diye iftiharla sunduğu, bazı özel üniversitelerimiz ve yayın organlarımızın davetiyle onurlandırdığı bu şahsı daha doğrusu ayni misyonla görevlendirilmiş medya ve bilim adamlarını tanımanızı istedim. 1990’lı yıllarda yaptığım araştırmalar sırasında bu şahısla ilgili elde ettiğim bazı bilgileri sizlere sunmak bir mecburiyet halini aldı.
Tamer Akçam; 23.10.1953’de Ardahan’da doğdu. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’ni bitirdi. Dönemin gençlik hareketleri içinde yer aldı. Babası Türkiye Öğretmenler Sendikası Başkanlarından Dursun Akçam’dır. (1) Tamer Akçam 1975 yılında yayına başlayan Devrimci Gençlik Dergisi’nin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Dergideki yazılar nedeniyle 1976 yılında tutuklanarak 9 yıla yakın ceza aldı. Ertesi yıl cezaevinden firar ederek F.Almanya’ya siyasi mülteci olarak gitti. 1988 yılında Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsünde çalışmaya başladı. 1995’te Hannover Üniversitesi Sosyoloji bölümünde “İttihat ve Terakki Yargılamaları ve Ermeni Kırımı” konulu bir doktora çalışmasını tamamladı. Daha sonra aynı üniversitede yaptığı çalışmalarla profesör oldu. Cezalandırılmasına neden olan maddelerin TCK.’dan çıkarılmasından sonra sık sık Türkiye’ye gelme imkanı bulmuştur, eserleri şunlardır. (2)
-İşkenceyi Durdurun, İnsan Hakları ve Marksizm (Ayrıntı Yay-1991)
-Siyasi Kültürümüzde Zulüm ve İşkence (İletişim Yay-1992)
-Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu (İletişim Yay-1992, su Yay. 2001)
-İslâm’da Hoşgörü ve Sınırı (Başak Yay- 1995)
-Türkiye’yi Yeniden Düşünmek (Birikim Yay- 1996)
-İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu (İmge Kitabevi Yay- 1999, 2002)
-Ermeni Tabusu Aralanırken (Su Yay. –2000)
Almanya’ya yasa dışı yollardan giriş yaptığı için önce tutuklanan Akçam üç ay süreyle Alman dış istihbarat servisinin konuğu oldu. “Türkiye ve azınlık hakları” uzmanı servis elemanlarıyla yaptığı samimi sohbetler “devrimci Akçam”a kariyer yolunu açtı. Almanya’ya ayak basmasından bir kaç ay geçmeden artık bir siyasi mülteciydi ve Alman uyruğuna geçti. 1977 Aralık ayında, Berlin Hür Üniversitesinde “Türkiye ve Kafkaslarda Azınlık Çatışmaları” konusu uzmanlarından Tessa Hofmann’la tanıştırıldı. 1986 yılında Hamburg “Sosyal İncelemeler Enstitüsü”nden “araştırma bursu” almaya başladı. Verilen burs karşılığında Akçam’dan “Türk Tarihinde Şiddet”, “Türk Kültüründe İşkence” ve “Ermeni Soykırımı” üstüne araştırmalar yapması istendi. “Araştırma” konuları Tessa Hofmann ve Hamburg Doğu Enstitüsü’nden bir ekip tarafından belirlendi. “Türk Kültüründe İşkence” tezi ile “akademik yeterliliğini” kanıtlayan Akçam, 1988 yılında Hamburg “Sosyal İncelemeler Enstitüsü”nün maaşlı elemanı oldu. (3)
Akçam “Ermenistan sorunu, İstanbul duruşmaları ve Türk milli hareketi” başlıklı “incelemesiyle” enstitüden doktora ünvanı aldı. 2001 yılında “Hamburg Bilim ve Kültürü Teşvik Vakfı”nın sağladığı bursla “Türkiye ve Doğu Sorunu” başlıklı doçentlik tezini hazırlarken iddialı bir şekilde “Türkiye’nin halksız bir devlet olduğunu kanıtlayacağım” diyordu. (4)
Biz asıl onun yanında yetiştiği Tessa Hofmann’ı sizlere tanıtmak istiyoruz. Çünkü Tessa Hofman Tamer Akçam’a araştırmaları ile ışık tuttuğu gibi, ona sponsorluk da yapmıştır. Tessa Hofman bize Rahip Lepsius’u hatırlatacaktır. Ermeni Yazarlar Birliği’nin onur üyesidir ve “Ermeni kıyımının 20. Yüzyılın ilk ve sistemli jenositi” olarak Nazilerin Yahudi soykırımı için örnek oluşturduğunu, daha da ileri giderek gaz odalarının da ilk kez Türkler tarafından kurulduğunu iddia etmektedir. (5)
Hofmann’ a göre İttihatçılar gözlerini kan bürümüş ırkçılar topluluğu (Tamer Akçam’ın İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu adlı kitabında İttihat ve Terakki ve Türkçülük dikkati çekecek kadar uzun (96-209 sayfalar arası) ve paralel görüşleri paylaşacak şekilde işlenmektedir.); (6) Mustafa Kemal, iki milyonu aşkın Ermeni ve Rumun katili (7) Ermeni isyancılara gelince, onlar da, umutsuzluğun verdiği cesaretle savaşan aile reisleridir. Hofmann‘a göre Van, Erzurum, Bitlis, Trabzon, Karabağ, Nahcıvan hepsi Ermenilerin yurdudur. (8) Hofmann’ın kitabının yayınlandığı günlerde Karabağ Ermeniler tarafından işgal edilmiş ve soykırıma uğratılmış bir durumdaydı. (9)
Türkçe konuşan Müslümanları “Tatarlar” olarak tanımladıktan sonra “Tatarlar Kafkasya’da Ermeni azınlığa saldırıp önlerine çıkanı katl ve talan ettiler” derken, Ermenilerin Şuşa’da, Agdam ve Fizuli’deki katliamlarına sıra gelince kılıfını şöyle hazırlıyor: “Savaşların kendi kanlı mantığı vardır. ‘Saldırı en iyi savunmadır’ ilkesi bu cümledendir. Vaktiyle bir Ermeni toprağı olan Şuşa’nın zaptedilmesi stratejik bir zorunluluktu.” (10)
Akçam’ın kitaplarında en önemli başvuru kaynaklarından biri tabii ki Alman rahip Lepsius’tu. Ancak Akçam’ın kitaplarını okumak isterseniz kendinizi bir an “Andonion” veya ”Hovanasyan”ın kitabını okuyor gibi bulabilirsiniz. Tamamen Ermeni yanlısı, Türkleri, yöneticileri sınır tanımadan kötüleyen, iyi duygular yerine tıpkı Ermeniler gibi tamamen “kin ve nefret” ürünü bir çalışma olduğunu görebilirsiniz. Hatta o güne kadar duymadığınız garip iddialar veya yakıştırmalarla da karşılaşmanız mümkündür. Meselâ “İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu” adlı kitapta S:228-247 Ermenileri yok etmeğe yönelik bir plânın daha 2 Ağustos 1914’te, yani Almanya ile yapılan anlaşmadan bir gün sonra hazırlandığını ve Kuşçubaşı, Eşref’in Teşkilat-ı Muhsusa’sı ile uygulamaya koyduklarını (11) belirtirken Anadolu ve Rus Ermenilerinin kurdukları “infaz birliklerini” hiç görmek istemiyor. Sahife 248 ve sonrasında Amele Taburlarına alınan Ermenilerin imha edildiğini iddia ediyor. Sahife 286 sanki Talât Paşa’nın Soykırım olayının mimarı olduğunu iddia ederken soykırımla ilgili telgraf emirleri varmış izlenimi, vermeye çalışıyor. S.316’da önemli belgelerin imha edildiğini iddia ediyor. Tamer Akçam Ermeni yalan ve iftiraların taşaronculuğunu yapan bir yazar olarak kabul edilebilir. Genel anlayış itibariyle “zorunlu göç” olayının bir pasif savunma tedbiri “Tahliye” olduğunu bilmemekte ve göç edenleri de kırım’a uğramış göstermeyi tercih etmektedir. Sayfa 544’te de Atatürk’ün Ermeni soykırımını kabul ettiğini ima eden, ifadeler de kullanırken Referansları arasında “Bristol Dosyası”na yer yoktur.
“M.Kemal, özellikle 1915-17 Kırım’ı nedeniyle... özellikle Batılı ülke temsilcileri ile görüşürken, Kırım konusunda son derece hassas ve eleştirel bir tutum takınır. Örneğin, General Harbord ile görüşürken 800.000 Ermeninin öldürülmüş olduğunu kabul eder...” (12)
Tamer Akçam’ın ve yetiştirilme tarzının, üslûbu ve savunduğu görüşler konusunda bu kadar uzun boylu durmamızın bir tek nedeni vardır. Bu, Türk –Ermeni mücadelesinde gelecekte tekrar ve sıkça başvurulacak yeni bir saldırı şeklidir ve kaleyi içten yaralama veya fethetme amacıyla “Truva atı” misali kullanılacaktır. Yazarın İsmi Türk’tür ama izlediğimiz gibi ruhunun Türk olarak kaldığını söylemek acaba bu şartlarda mümkün müdür?
Biz Akçam’ın ve arkadaşlarının Türklerle ilgili İddialarına Mustafa Kemal’in, 1 Mart 1921 günü Mecliste yaptığı konuşmadan kısa bir bölümle cevap vermekle yetinmek istiyoruz.
“Efendiler:
Hatırlatmak isterim ki kararlılık ve inancımızı sarsmak için, içte meydana gelen üzücü olaylar henüz sürerken, düşmanlarımız da dıştan baskı ve acımasız kışkırtmalara bir an bile ara vermiyorlardı. Batıda Yunanlılar ve güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde, Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı...” (13)
“...Geçen yılın bize getirdikleri en büyük yıkım ve uğursuzluk Sevres Antlaşması idi. Efendiler, Düşmanların bütün bir yıllık çabalarına karşılık sonuçta, bugün Sevres Antlaşması hükümleri fiilen ve hükmen yoktur (sürekli ve şiddetli alkışlar)
...Efendiler, bu sonuca, 1918 ateşkes antlaşmalarını yenik olarak imzalamış olanlar arasında uyguladığı politikanın ileri görüşlülüğü ve silahlarının kuvveti sayesinde, ancak Türkiye ulaşabilmiştir.
...Düşmanlarımız, işgal ettikleri ülkemizde her çeşit savunma araçlarından arındırılmış olan vatandaşlarımıza karşı bugüne kadar aralıksız yıkma, yağma, öldürme, sürgüne gönderme gibi zulüm ve haksızlıklarını sürdürmeye devam ettikleri halde, Büyük Millet Meclisi Hükümetimizin bölgesi içinde kalan bütün Müslüman olmayan unsurlar, kanunlarımızın ve silahlarımızın koruması altında, korkusuzca, güven içinde yaşamaktadır.” (14)
Fransa, Amerika, batı dünyası, Almanlar ve Ermeni propagandası ne söylerse söylesin, Türk gençleri bu tarihi gerçekleri ve içine sokulduğu esaret çemberinin nasıl kırılabildiğini hiç bir zaman unutmamalıdır, unutmayacaktır.
DİPNOTLAR:
(1) Hüdavendigar Onur, Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın Çocuklarına Ermeniler, S. 206 (Kitabevi, İstanbul – 1999)
(2) Taner Akçam: İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İttihat ve Terakki’den Kurtuluş Savaşı’na, S.1 (İmge Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul –2002)
(3) Tarihten Güncelliğe. Ermeni Sorunu, Tahliller, Belgeler, Kararları, S:184 (İstanbul – 2001)
(4) Aynı Eser, S:185
(5) Tessa Hofmann, Amenier and Armenien, Heumont und Exil, Rowohlt Hamburg, S.28 (Hamburg–1994)
(6) Aynı Eser, S.22; Tamer Akçam a.g.e., S:96-209
(7) T. Hofmann a.g.e., S.28
(8) Aynı Eser, S:30
(9) Tarihten Güncelliğe Ermeni Sorunu, S.186
(10) Tessa Hofman, a.g.e., S.152, 169
(11) T. Akçam, a.g.e., S.228-229
(12) Aynı Eser, S.544
(13) Atatürk’ün TBMM’yi Açış Konuşmaları, S.53-61: ASD C.1, S:175-183: İsmet Görgülü, Atatürk’ten Ermeni Sorunu, Belgelerle, S.252 (Bilgi Yayınevi, Ankara –2002)
(14) Aynı Eser, S. 252- 254
Arkadaşına Gönder | Yazdır |